
Özet
Colorado eyaletinde bir “süper grip” virüsü arızanın sebebiyle bir askeri araştırma laboratuvarından kaçıp bütün dünyaya bir aydan sonra yayılır. “Captain Tripps” olarak adlandırılan bu gripten dolayı %96.4 insanlık ölürler. Tüm uygarlıkların bir gecelik çökülmesiyle, kaos hükmeder ve birkaç sağ kalanlar şeytani “Karanlık Adam”a yüzleşmek zorunda kalırlar. İşte Stephen King’in “The Stand” (duruş) adlı romanının hikayesi. İngilizce başlık “to take a stand,” yani “duruş almak” anlamına gelip sağ kalanların Mahşer Günü’nde deccal’a karşı duruşu kastediyor.
Romanın Güçlü Yönleri
- Kapsamı. Yazar, süper gribin ölçeğini hükümetin yıkılışı ve toplumsal kaosunu içererek iyice anlatıyor.
- Karakterler. Böyle bir kapsamda çeşitli ve kompleks karakterler gerekiyor. Larry Underwood ya da Harold gibi figürlerin nitelendirmesi iyice yazılıyor.
- Macera. Stephen King, Yüzüklerin Efendisi’nde gibi çağdaş Amerikan macerasını meydana getirmeye amaçladı. Genelde başarılı olduğunu düşünüyorum. Meselâ, sağ kalanların duyu ötesi algısı var ve kahin Mother Abagail’i hayallerinde görürler. Tanrıdan talimatlarını alan Abagail, sağ kalanların deccal’a karşı koyabilen yeni bir ittifak kurmalarına ısrar ediyor.
Romanın Zayıf Yönleri
- Irkçı kelimelerin kullanışı. Amerikan edebiyat ve tarihinde ayrımcılık ve ırk temaları her zaman var. Hatta Amerikan edebiyatın önemli bir parçasıdır. Yazar ırkçılığa yüzleşmek ve siyahi bir Amerikan olan Mother Abagail’in hayatını derince anlatmak istese de ırkçı küfürler veya kelimelerin kullanışı bu amaçta yetersiz kalıyor. Bu sözlerin teşhri devamlıca işittiğim zaman beyaz yazarların sözcüksel sorumluluklarını yeniden düşündüm.
- Romanın sonu zayıf. 1000 sayfalık bir romanda iyi bir son lazım. The Stand’ın sonu kötü değil, ama mümkün olabildiğince güçlüce sonuçlandırmaz.